2 Haziran 2011 Perşembe

Doğanköy'de sünnet şöleni

Doğanköy’de bir ilk
sünnet şöleni.
28 Mayıs Cumartesi Günü Doğanköy Kültür Yardımlaşma Dayanışma ve Kalkındırma Derneği’nin düzenlediği 1. Geleneksel sünnet şöleni ve dernek merkezinin açılışı, saygı duruşu ve ardından istiklal maşının okunmasının ardından kur’anı kerim okunmasıyla başlayan görkemli bir törenle gerçekleştirildi.
45 çocuğun sünnet edildiği tören açılışında konuşmacı Arif Yazıcı yaptığı açılış konuşmasında derneğin kuruluş amacını anlatırken, Doğanköy Belediye başkanı Kazım Atmaca ve Doğanköy Muhtarı Bitti Yazıcı, yaptıkları konuşmalarda:  
Doğanköy Kültür Yardımlaşma 
Dayanışma ve Kalkındırma Derneği’nin  


faaliyetlerini takdirle karşıladıklarını belirttiler.
Sünnet şöleninde; İkizler saz grubu  ekibinin eşliğinde sanatçılar Nafi ÖNER, Hadiye ÖLMEZ, Ahmet Akyüz ve genç sanatçı Osman AYDIN ve Kemençeci Hasan Seis sahne aldılar. 
Ayrıca DOĞDER kız folklor ekibi sahneleme oyunları ile şölene ayrı bir renk kattı.

Sihirbaz gösterileri özellikle çocuklar tarafından büyük ilgi ile izlendi.
DOĞDER derneğinin kuruluşunda aralarında Harun Yavruoğlu’nun da bulunduğu sanatçı, yazar ve vatandaşlara katkılarından ötürü plaket ve sertifikalar verildi.


DOĞDER Kurucu Başkanı Necati Sepetçi,
DOĞDER Başkanı Abdurrahman ŞAHİNBAŞ,
Belediye Başkanımız Kazım ATMACA ,
Belde Muhtarımız Bitti YAZICI,
Dörtyol Belediye Başkanı Cevat BİRİNCİ,
Kurucu Başkan Hüseyin KANDEMİR, 
Darıca Belediye Başkanı Muhammet ALTINEL,
Düzköy Devlet Hastanesi Baş Hekimi Fevzi Yavuz YILMAZ,
Akp Belde Başkanı Mustafa SEBETCİ,
CHP Belde Başkanı Ömer SEBETCİ,
Başkan Osman  ÇAVUŞ
Millet vekili adayları Aydın BIYIKLIOĞLU  ve  Salih CORA,
Esnaf odası başkanı Yaşar SİVRİKAYA ,
CHP ilçe teşkilatı başkanı  Mustafa Nadir ile birlikte Gençlik kolları, Muzura.net  yönetimi adına Mehmet BİRİNCİ, 

Karikatürist-yazar Harun YAVRUOĞLU,
Okul Aile birliği Başkanı Baki SEBETCİ,
Belde imamları,
Trabzon Belediyesi Trabzon Halk Müziği Korosu Şefi İhsan EYÜPOĞLU ve Ekibi ve kalabalık halk topluluğunun katılmasıyla eğlenceli bir etkinlik 1. Olağan faaliyetinde yüz akıyla gerçekleştirildi.


7 Mayıs 2011 Cumartesi

USAme !!! - Harun Yavruoğlu

USAme !!!
Ve Usame’yi vurmuşlar !
Kim vurdu?
Dünyanın eşkıya başı vurdu.
Irak’ı vuranlar.
Afganistan’ı, acılaristan’a çevirenler.
İslam’ın mabetlerine, camilerine cebren ve hile ile girenler.
Müslüman halka görülmemiş insanlık dışı eziyetleri edenler vurdu.
Usame’yi;

Irak’ın yer altı kaynaklarını ham hum edenler vurdu.

Saddam’ın Önce Kuveyt’e girmesini sağlayanlar

ve sonra “çık oradan”deyip aşağılayanlar,

Irak’ta sözde İsrail’i tehdit eden “nükleer füzeler var”

yalanını uydurarak işgale bahane bulanlar vurdu…

Irak lideri Saddam’ı terörist ilan edenler,
Irak’ı, İran rejimini yerle bir etsin diye silahlarla donatanlar,
Libya’yı vuranlar…
Halkları; birbirinden bin bir fesatla ayıranlar,
sonra da diledikleri gibi buyuranlar ,
Tunus’ta, mısırda iktidarı devirenler,
Yemende,
Suriye’de fesat çıkaranlar vurdu Usame’yi.

***
PKK’yı icat edenler,
Kürd'ü Türk'e düşman etme uğraşında olanlar,
Usame’yi; USAme yapanlar, vurdu Usame’yi…

Onu Ruslar'a karşı silahlandıranlar.
Terör konusunda eğitenler.
” Biz de mi lolo!”
diyerek, ikiz kulelerin intikamı(!) için vurdular Usame’yi.

Usame’yi vurdular.
O halde yapacakları yeni işgaller için farklı bahaneler buldular…!

Vurdular.
Üstelik silahsızken vurdular.
On milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı bir ülkede,
babalarının çiftliği gibi gidip vurdular.

Adalet, demokrasi ve insan haklarından bahsedenler vurdular.
“Apo’yu öldürmeyin; besleyin”,
İstirahatgâhında “yeri dar” diyenler ,”Havyar da, yar da, verin”
Diyenler.

Ve dahası bir buçuk milyar Müslüman’a dünyayı zehir edenler vurdular…

İslam peygamberine sövenler.
Kur'anı yakanlar.
Fesat çıkaranlar.
Hilebaz ve ödlek mahlûklar.

Yıllarca amaçlarına hizmet etmiş
USAME’yi vurdular.
O halde yapacakları yeni işgaller için
belli ki, başka bahaneler buldular…!


19 Nisan 2011 Salı

Harun Yavruoğlu’ndan 22 . sergi

Harun Yavruoğlu’ndan
22. Sergi
Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi  Bilgisayar ve öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü ve ilk Öğretim Matematik Öğretmenliği Bölünün düzenlediği; “Sigara ve Sağlık” konulu karikatür sergisi ve konferans 19 nisan 2011 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Fatih Eğitim Fakültesi oditoryumunun da gerçekleşen Harun Yavruoğlu’nun Karikatür sergisine Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekimi Profesör Tevfik Özlünün yanı sıra Karikatürist Nizamettin Mollasalihoğlu,
Fatih Eğitim Fakültesi dekanı, öğretim görevlileri,  ve çok sayıda öğrenci iştirak etmiştir.

Büyük bir ilgiyle gezilen serginin ardından Tevfik Özlü:
“Bizim saatlerce anlatmaya çalıştığımız hususları sizler bir karikatürle anlatmaktasınız”
diyerek şahsım nezdinde karikatüristleri ve karikatür sanatına verdiği değeri vurgulamıştır.

Etkinlik; saygı duruşu ve okunan istiklal marşının ardından Televizyonlardan içimiz sızlayarak izlemekte olduğumuz sigara mağduru hemşerimiz;
Mehmet Nuhoğlu’nun: “Hala kabullenemiyorum; bu bana nasıl olur diye?” başlayan acı hikayesi pişman mısın sorusuna “1 milyar kere evet..”
Çünkü Mehmet Nuhoğlu gırtlak kanseri olmuş ve bir cihaz yardımıyla konuşabilmektedir.

Tabi Mehmet Nuhoğlu ayrıca akciğer kanseri olmuş,
Bağırsak kanseri olmuş… Yani olmuş ta olmuş işte…
Ve eşi konuşuyor: Kaç defa söyledim dinletemedim…” diyor ve devamla: “Hiç beni dinlemedi…”diyor…

Ve bu görüntülerin ardından Profesör Tevfik Özlü:
“ işte sigara içmenin bir bedeli var.
Örnek Mehmet Nuh oğlu …
Lakin onunla birlikte çocukları da, ailesi de nice sorunlar yaşamaktadır” diyor.

Dünya Sağlık Örgütüne göre; sigara içmenin bir hastalık olduğunu…
Hatta bulaşıcı bir hastalık olduğunu…
Teşvik edilerek,
Özendirilerek, merak ve sosyal nedenler sonucu içildiğini…

Ancak esasta sigara içmenin bir hastalık olduğunu ve tedavisinin de oldukça zor olduğunu…
Dünyada yetişkinlerden, her iki kişiden birinin sigara tiryakisi olduğunu…
Gelişmiş ülkelerde kadınların daha çok sigara içmekte olduğunu, 
Ancak Türkiye’mizde bunun tersi olduğunu, yani erkeklerin kadınlardan daha çok sigara içtiklerini…
Hatta Türkiye, dünyada erkekleri en çok sigara içen milletlerin başında olduğunu…

Ayrıca sigara coğrafyası göstermektedir ki; fakir milletlerin daha çok sigara içtiklerini ve dünya nüfusunun yüzde 33 ünün sigara içmekte olduğunu belirten Özlü;
Sigara içmenin aslında çocukça bir eylem olduğunu,
Sigaraya başlama yaşının ekseriyetle 11 – 21 yaşları arasında gerçekleştirildiğini ifade etmiştir.

Profesör Özlü; sigaranın asla masum olmadığını,
Zira her 6 saniyede bir kişinin ölmesine neden olduğunu,
2020 yılında her üç kişiden bir kişinin sigaradan öleceğini vurgunlarken;
 anlattığı bir “maymun” fıkrasında:

 “kafeslerdeki maymunlardan bir tanesi diğer maymunların da göreceği bir yerden zehirli muz verilir.
Muzu yiyen maymun oracıkta derhal ölür ve ardından diğer maymunlara da muz verilir.
lakin hiçbir maymun artık muz yemez..
Neden?
Çünkü maymunlar gördükleriyle neden sebep ilişkisi kurmuşlar ve  muzun zararlı olduğunu anlamışlardır.

Ardından bu araştırmacılar yine seçilen bir maymuna daha az zehirli muz vermişler ve söz konusu muzu yiyen maymun karnını doyurdu.
Sevindi, eğlendi… Lakin bir süre sonra yattı ve öldü.
Ardından diğer maymunlara yine muz verdiler ve bu sefer diğer maymunlar muzları yediler…
Neden?
Çünkü maymunlar neden sonuç ilişkisi kuramamışlardı.

İşte sigaranın sonuçları hakkında neden sonuç ilişkisi kuramamak böyle bir şeydir.” Dedi.

“Sigara en büyük düşmandır” diyen Özlü, Ülkemizde trafik kazalarından bir yılda 3-5 bin kişi ölürken, sigaradan yılda 120 bin kişi ölmektedir.
Ve bunların 100 bini sigara içenler olurken, 20 bin kişi ise, sigara içen kişilerin en yakınlarıdır. Çünkü en yakınlarında olan onlardır…

Atın ölümü arpadan olsun” demek kolay ama sigara içen bir insan içmeyene göre yüzde 25 daha az yaşadığı da bir bilimsel gerçektir.

‘Bir sigara kaç dakikada içilir’ bilmediğini belirten Profesör; ancak bir sigaranın insan ömründen yaklaşık 12 dakikasını aldığını
Sigara keyfe keder değil;
Sakat bırakan,
Öldüren ve
Tedavisi pahalı bir hastalıktır.

“Sigaraya ödediğiniz her kuruş,  size ölümcül hastalık ve ıstırap olarak geri dönecektir.”

Sigaradaki bir nefes dumanda 6 binden fazla zehirli madde bulunmaktadır.

Bir sigarada 3 milyar partikül akciğere girer.

Sigara içmekte ısrar ederseniz sonuçta mutlaka kendi kendinizi yenersiniz ve ya kanser ya beyin kanaması ve kalp krizi gibi hastalıklara maruz kalırsınız.

Sigara da kanserojen
Radyasyon
Füze yakıtı
Tiner
Akü metal
Böcek öldürücü
Hidrojen siyanürü
Oje sökücü
Fare zehiri
Tuvalet temizleyici… Gibi maddeler bulunmaktadır.

Evet, sigara içen, içmeyene göre 13 -22 kat sirk altındadır.
Bu durum rulet oynayandan çok daha tehlikelidir.


Akciğer kanseri ölümlerde dünyada 1 numara ve yüzde 90 ı sigara…

Görülüyor ki akciğer kanseri aslında para ile satın alınmaktadır.
Hatta kanser olmak zor iştir.
Zira sürekli sigara içmek lazımdır.
Para vermek lazımdır.
Yaklaşık 15- 60 bin lira harcamak lazımdır.

Sonra ise tedavi için yine bir o kadar harcama gerekir.
lakin tekrar sağlıklı olabilme ihtimali oldukça zordur…” diyen Başhekim Tevfik Özlü sözlerinin devamında:

“Üzücü bir durum ev kadınlarının ve çocukların durumlarıdır.
Sırf kocası sigara içtiği için kadınlar ve çocuklar yüzde yüz risk altındadırlar.

Ayrıca şu da bir gerçek ki;
Erkeklerin sigara içmesinden daha vahimi ise kadının sigara içmesidir.
Hamileliğinde sigara içen bir kadının düşük yapabileceği,
Çocuğunun sakat doğabileceği,
Çocuğunda zeka geriliği olabileceği ve hatta
Kanser olabileceği ihtimal dahilindedir.

Sigar esrar eroin gibi bağımlılık yapmaktadır.
Dünyada bir günde yaklaşık 100 bin kişi bağımlı olmaktadır.
Bir kere deneyenlerden bir kere denemekle bir şey olmaz diyenlerden yüzde 33 ila 85’ i tiryaki olmaktadır.

Evet özellikle sağlıklı bir vücut sigaraya karşı tepki verir.
Lakin ısrarcı olunması halinde adeta kaderine razı gelir ve uyum sağlar…

Maddi açıdan olaya bakılırsa;
Dünyada bir yılda sigaraya 300 milyar dolar
Türkiye’de 10 milyar dolar para ödenirken,  bu bir günde 25 milyon dolara tekâmül etmektedir.

Sigara öylesine karlı bir sektör ki:
Her işten zarar edilebilinir.
Ancak dünya ekonomisi çökse dahi sigaradan zarar söz konu değildir.
Ve sigara satılmazsa da çürümez.
Zira asla modası geçmez.
Ve çok sosyal lobileri vardır. Yasaklanması adeta imkansız gibidir.
Sigara içmek;
Kokmak,
Tütmek,
Kirli olmak,
İş verimsizliği ve algı zayıflığı demektir.
Sigara içmek kesin olarak madde bağımlısı olmak demektir.”

Prf. Dr. Tevfik Özlü:
“Sigara içen tiryakinin kokusuna 15 – 20 dakika zor dayanmaktayım ve hep düşünürüm o insanların eşleri ve çocukları bu kimselere 24 saat nasıl dayanırlar?”

Sanatçı Ebru Gündeş’den bir örnek veren Prf.Özlü:
Gündeş’in “ben büyüdüm” diyerek sigaraya başladığını, ancak ne var ki beyin anevrizması geçirince sigarayı bırakır.
Düşünürüm “acaba Ebru Gündeş tekrar küçüldüğünü mü?” düşünmekteyim diyen konuşmacı;

“Sigara bırakılabilir.
Bir yılda yaklaşık 2 milyon kişi kararlılıkla sigarayı bırakmakta ise siz de bırakabilirsiniz.
Sigarayı bıraktığınızın ilk 20 dakikasından itibaren sigaranın zararları kandan temizlenmeye başlar.

“Sigaranın neresinden dönerseniz kardır.”diyen Özlü
“Spor yapın.
Bol su için.
Karalı olun.
Kendinize güvenin
Ve asla bir daha denemeyin…
Sigara yavaş yavaş bırakılmaz.
Aniden bırakılır.
Sigarayı bırakanların yüzde 81 bir kerede bırakanlardır” demiştir.
Sigarayı bırakmak için ilada yardım söz konusu ise;
Karadeniz Teknik Üniversitesi sigarayı bırakma polikliniği hizmet vermektedir.

Bu gün Türkiyede uygulana kapalı alanda sigara yasağı sigara içenlerin sayısında yüzde 20 azalmasına paralel olarak,
Sigarayla ilgili hastalıklarda da yüzde 20 azalma görüldüğünü” söylemiştir.


Fevkalade etkili konuşmasının son bölümünde;
Etkinliğin tertip komitesinde bulunan yardımcı doçent Esra Keleş ve
Hülya demircioğlu’na
Ve öğrencilerden
İlker Erdevil,
Sedat Alıcı,
Gamze Yaşar,
Mücahit Benzer,
Cemile Marla,
Selcan Çalışkan
Ve Belma Turan’a
Teşekkür ederek konuşmasını sonlandırdı.





28 Şubat 2011 Pazartesi

Makale - Harun Yavruoğlu

İstemiyorum

Artık vaka-i adiye saylan

cinayet, tecavüz, sapık ve taciz türü haberleri görmek,
duymak, okumak istemiyorum.

Kim kiminle nerede ne yapıyor türünden burjuvazi yaşantıların daha fazla

haber yapılmasını istemiyorum.

Onlarca yıl geçmesine karşın hala faili meçhul vakaların faillerinin bulunmamasını, bu canilerin hala cezalandırılmamalarını bilmek
istemiyorum.

Artık; kirli, derin ve soğuk devletin yanı sıra vur kaç, kapkaç vakaları istemiyorum.

Sürücü hatalarından kaynaklanan trafik kazaları,
rüşvetçi devlet memurları,
taraf tutan hakemler istemiyorum.

Fiziksel üstünlükle paye elde edilmesini, yüze gülüp ardından dedikodu yapılmasını istemiyorum.

Sokaklarda işsiz gençleri görmenin çaresizliğini daha fazla yaşamak istemiyorum.

Artık, terk edilmiş, bakıma muhtaç, gözleri yaşlı, mağdur ve malul ve yalnız yaşlılarımız olsun istemiyorum.

Stadyumlarda: kavga, küfür ve şiddet istemiyorum.

Siyasette barış ,sağduyu, olgun davranış istiyor, gerginlik, asabiyet,
görmek istemiyorum.

Daha güler yüzlü iktidar, daha uzlaşmacı muhalefet görmek istiyor,
dargın birbirleriyle konuşmayan siyasiler görmek istemiyorum.

Artık ülkemde çatışma, kan, şehit gözyaşı görmek istemiyorum.

Artık laikliğin ateizm değil, devletin dinlere ve inançlara karşı eşit mesafede durması şeklinde algılanırken, ayrıca inanç sahiplerine de saygılı olunmasını istiyorum.

Dokunulmaz siyasiler istemiyor, liderler sultası değil, demokratik bir hukuk devletim olsun istiyorum.

Takım tutar gibi parti tutulmamasını, şahsi çıkarlardan çok toplumsal çıkarlar göz önünde bulundurularak vatandaşlık görevinin yerine getirilmesini,

Ülkemde sendikalarla iktidarların çıkar ilişkileri içerisinde olmamasını,
yani sarı sendikaların yok olmasını istiyorum.

Hak arayanların, aşağılanmamsını, coplanmamasını, çağdaş, demokrat ve hukuk devletinde bu görüntülerin olmamasını istiyorum.

Daha çok şiir,

Daha çok sanat,

Daha çok edebiyat,

Daha çok tiyatro,

Daha çok sınama... İstiyorum.
Gücün nüfuzu değil, aklın, bilginin, kültürün yükselen değer olmasını istiyorum...

Makale - harun yavruoğlu

Kendine bak kendine

Haftalık grup toplantısında bizim çalışkan muhalefet, Sert (!) konuştu.
Güzel Türkiye’min biraz aç ve de biraz mahzun halkına
ve dokuz yıldır iktidarda olan hükümete;
İşçinin acınacak hal ve gidişini…


Memurun bitmeyen çilesini…

Kadınların şiddet mağduriyetlerini…

Çocukların istismarlarına yeterli önlemlerinin alınamamasını…

İhalelerin fesatlara yenilmişliğini…

Gençlerin hayal ve yuva kuramadığını…

Cadde ve sokakların dinerci çocuklarla dolduğunu…

Köylünün ektiğini dahi biçemediğini…
O nedenle köyünden meçhullere göç ettiğini…

Umutların, Loto ve totolarda servetler erittiğini…

Denizlerin balıklara hasret,
Ülke çepeçevre kir pas içinde kaldığını…

Yoksulluklar nedeniyle aile kurumlarının tuz buz
olduğunu…

Devletten; kendini korumasını isteyen mağdurların
daha da çabuk ortadan kaldırıldığını…

Gün geçtikçe zenginlerin daha zengin, fakirin daha da
fakirleştiğini…

Üniversitelerin ilmi icraatlardan politik alanlara
çekilmekte olduğunu…

Özel hayatları; İzlemek, dinlemek şöyle dursun.
Özel hayatlar artık ‘Renkli Türkçe cinemaskop’ vaziyetinde deşifre edildiğini…

Doğruyu söyleyen Bekir’in gidecek köy bulamadığını…

Her gün daha çok gazeteci, her gün daha çok aydının içeri tıkıldığını…
Ancak buna rağmen Türk basınının,
Amerikan basınından da özgür diye sunulduğunu…
Diyeceği yerde;
Bizim ana muhalefet:
“Ergenekon nerde?” diye sormuş…

makale - harun yavruoğlu

Zulme dayanan saltanatlar...

Bir özdeyiş vardır:
“Ne oldum değil, ne olacağım demeli.”
Demeli ama adamlar demiyor işte.
Sanki bizim büyüklerimiz boşuna konuşmuş…

Evet haftalardır. İslam coğrafyasındaki yıkımlar dünyada heyecanla izlenmektedir.
Öyle ki, halk umulmadık bir cesaret ve maharetle
yıllardır kendisini limon gibi sıkan liderlerini üzerinden bir bir atamaya başladılar…
Nerede şimdi ülkesini demir yumrukla yöneten Tunus ve Mısır Devlet başkanları…
Veya yakın gelecekte onlara nice totaliter rejim liderleri eklenecektir...
Ki biri de muhtemelen Libya lideri Kaddafi olacaktır.

O nasıl bakış öyle.
Var mı böyle bir duruş ya…
Üstelik de yaşı yetmişlerinde…
Öfkeli
Hiddetli

Ve de acayip şiddetli bir çöl kabadayısı.
Ve üstelik 1962 yılında Ankara Kara Harp Okulundan mezun olmuş.
Gerçi nasıl okumuşsa sonradan ülkesinde hukuk falan da okumuş muş.
Hala başına buyruk, çadır sakini bir azamet budalası ve
mahallenin delisi pozlarında…

Bu zat, doksanlı yıllarda Erbakancağızımı karşısına dikivermişti ve de
oncağızıma saymış da saymıştı…
Bizim hoca efendiliğinden olacak ki ağzının payını vermeyince
Kaddafi’nin sözlerinden daha da ağarını Türk siyasilerinden işitmişti.
Ve malum güçler Hocaya iktidarı bıraktırma girişimlerinde; çöllerin meczubunun kendisine efelenmesini sükûnetle sineye çekmesini de fatura etmişlerdi.

Bu kapris budalası Muammer Kaddafi, arada bir Türklerin yanında yer alsa da,
Ruhsal krizlere girdikçe ilk sataştığı ülkelerden biri yine Türkiye’dir.
Hata bir keresinde Halkına hitaben yaptığı konuşmada:
Sizi yıllarca sömüren Osmanlı’nın, torunlarını şimdi sizlere hizmetçi olarak getirttim.” deme küstahlığını da gösteren de yine bu zat-ı muammer’in başı şimdilerde halkıyla fena halde belada.

Zira halkına: “Yat!” diyor.
Ancak Libya Halkı artık yatmıyor.
Zevat: “Uyu… Yat uyu!” diyor, ancak halkı artık uyumuyor… Uymuyor dediklerine artık…
Libya halkı; Libya’nın maddi manevi imkânlarını yıllarca sömüren bu Kaddafi ailesinden hesap sormak için ölümü göze almış gibiler artık.
Ama o; “bu ülke benim…”
“Bu halk benimdir.
“Öyle yağma yok bırakıp gitmem” diyor.
O da aslında haklı ama.
Nereye gidecek ki.
Kime gidecek ki
Ne yüzle artık yaşayacak ki.
Şah Rıza Pehlevi gitti de ne oldu?
Kaç yıl yaşadı ki?
Tahtsız ve bahtsız Pehlevi altı ayda kanserden ölüp gitti.

Evet, Kaddafi: “Gitmem!” diyor… Direniyor…
“Şehit olurum, iktidarı bırakmam!” Diyor.
Şehit mi olur bilemem. Ama artık “zulme dayanan saltanatlar” Yıkıldı… Yıkılıyor işte…

27 Şubat 2011 Pazar

Eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan vefat etti

Necmettin Erbakan, hayatını kaybetti.

Alınan bilgiye göre, sol ayak damarlarındaki iltihaplanma nedeniyle uzun zamandan beri özel Güven Hastanesinde tedavi gören Milli Görüş lideri 54. Hükümet Başbakanı ve Saadet Partisi Genel Başkanı Erbakan, 27 Şubat 2011 günü öğle saatlerinde yaşamını yitirdi.

Erbakan'ın cenazesi 1 Mart 2011 Salı günü İstanbul Fatih Camiinde öğle namazından sonra kılınacak cenaze namazının ardından İstanbul Merkez Efendi'deki aile kabristanlığına defnedilecek.

15 Şubat 2011 Salı

mustafa yazıcı Görele'de

Araştırmacı yazar Mustafa Yazıcı son kitap sergisini Giresun Görele
ilçesinde gerçekleştirdi.
görelenin 93. Kurtuluş yıl dönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikler muvacehesinde
konuk yazar olarak davet edilen Mustafa Yazıcı

15 Ocak 2011 Cumartesi

Günün Yazisi - Serkan TÜRK
Sanat Sokağı`nın İşlevi
Tarih: 09.01.2011

Ucube

Tarih: 15.01.2011
Adam Hindistan sokaklarında dolaşırken başına BUDA heykeli düşmüş."Başıma buda mı gelecekti" demiş. İşte bizimkisi o misal. Onca sorunlarımızın arasında Türkiye olarak son günlerde Başbakanın bir heykele “Ucube” demesini tartışmaktayız.
Heykel özgün bir bakış açısıyla meydana getirilmiş üç boyutlu formlardır ve daha çok insan, hayvan ya da nesnelerin heykelleri taş, ahşap, kil, balmumu, bronz ve tunç gibi malzemelerden yapılmaktadır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde heykel ve heykelciklere rastlanmaktadır.
Bunlar ve diğer heykeller üzerinde yapılan incelemelerden;
heykellerin büyük bir kısmının çeşitli kavimler tarafından
İLAH OLARAK TAPINDIKLARI varlıkları tasvir ettiklerini,
bazılarının kral-kraliçe gibi hükümdar ailelerini, kahramanları ve
kahramanlık olaylarını,
bilim, sanat ve sporda meşhur olmuş kimseleri,
bir kısmının da çeşitli insan ve hayvanları tasvir ettikleri görülmektedir.

Ancak heykel ve heykelciliği bu derece yaygınlaştıran asıl sebep, yukarıda da izah ettiğim gibi hiç şüphesiz dini inançlardır.

Çeşitli devirlerde yaşamış insanların tapındıkları ve ilah olarak gördükleri ve ibadetlerini bunlara karşı yapmaları, heykel ve heykelciliğe özellikle o toplumlarda geniş yer verilmesine yol açmıştır.
İlk çağ topluluklarında sanatçılar daha çok bir geleneği devam ettirmesi nedeniyle ortaya konan eser, toplumun ortak malı olarak kabul edilirken,
ifa edilen eserler sanatçıları değil,
üretildikleri kavim ve toplulukları temsil etmekteydi.
Evet, heykelin kısa geçmişi böyle iken, estetik ve sanatsal kaygılar taşıması da onun benimsenmesinde ayrıca etkili olmaktadır.
Gerek fikir ve düşünce ve gerekse sanatsal estetik açısından maalesef heykel sanatımız dünya heykel sanatları seviyesinin oldukça altındadır.

Bu itibarla öyle her ortaya konan üç boyutlu şekillere heykel adına alkış tutarak “sanat-ı ala” diyecek kadar da sanat cahili olmak gafletine düşecek değiliz.
Düşünün ülkemizin kurucusu Atatürk’ün şöyle kendisi gibi kaç heykeli vardır ve bunların kaçını Türk heykeltıraşlar yapmıştır?
Ayrıca Türk toplumu heykele karşı maalesef büyük şüphe içindedir.
Zira Kur’anda olmasa da doğruluğu tartışma konusu hadisler nedeniyle bazı kafalarda  “HEYKEL GÜNAH MIDIR?” Sorusuna net cevap bulunamamıştır.
Bu muğlâk durum maalesef İslam adına bu ve benzeri sanatlara ve sanatçılara karşı mesafeli olmuştur.
Bu nedenle İslam da resim ve heykel sanatlarının gelişmesi şöyle dursun;” resim ve heykelin olduğu yerlerde namaz kılınmaz hatta onların olduğu mekânlara melekler dahi girmez” şeklinde vaazlar çokça zikredilmiştir ve edilmektedir de.
Tabi bu gelenekçi anlayış, İslamiyet öncesi insanların putlara tapıyor olmasından,  hatta bu gün dahi varlığını sürdüren ilkel kabile dinlerinden Budizm’in de bunda etkili olduğu bir gerçektir.
Ben ise bir Müslüman olarak,
Allah’ın: “Heykel yapmayın” değil, “heykele tapmayın.”
Dediğini düşünmekteyim.
Fakat sözde sanat adına üretilen her değeri sanattır deyip başımızın üzerine koymak zorunda değiliz ve bu konudaki olumsuz fikirlerin beyanında hiç bir sakınca görmemekteyim.
Bu düşünceden hareketle;
Başbakan’ın Kars’taki söz konusu heykel için: “UCUBE!”  değerlendirmesini bireysel bir görüşün ifadesi açısından normal görmekteyim.
Lakin “o heykel oradan kaldırılacaktır” buyruğunu ise;  sanata şiddetli bir müdahale olarak algılamaktayım.